bir şafak vakti buldum seni
alacakaranlık, deniz uykuda
perişan ağlarım
umutsuzluğum engin ufuklarda
kaybedecek neyim var
bir an var ki yazgı, o tek bir dokunuş
bekledim, bir şafak vakti sürdü kollarında
bir ömrü dolduran aşk
eftelya sıkıca tutun parmaklarınla
sükunetle sarıl eski ağlara.
eftalya gözlerin boşluğa dalsın
ağlama bu denizi gözyaşlarınla dolduramazsın.
taşmış sinesinden toz bulutu gibi tuzlu yaşları
belli değil kimin akıttığı.
ay gökyüzünde
insan mıyız biz
eftelya katıksız nefretimizle,
nasıl bir aşk ki
uluyor içimizde dağ tutkusuyla.
yanakların ateş
eftelya
derin denizlerin
donduramadığı
tutkulu kızıl,
cennetin yasak elması.
o kadar uzak değiliz
eftelya
uykusu kaçan bir tek
sen değilsin
dağda siyah bir at
vardı yeleleri gümüşi
rüzgara tutulmuş
bekliyordu özgürlük korkusuyla.
senin bana bu kadar
yakın oluşun
aynı kabusun uykusuz
kaçak yolcuları gibi
gece birbirini bulan
gözlerimiz.
ve vazgeçişlerimiz,
korkarak çektiğimiz eller,
kırılacak duvarlara
yasladığımız
ağır iki büklüm omuzlar.
sırt sırta yaşlanırız seninle eftelya
saçların beyazlar gümüş pırıltılarla
her gecenin karanlığında
denizde yol gösterir bana
vazgeçtim senden eftelya
sessizce şarkını dinledim
öyle hesapsız aktın gözlerimden
damarlarımda kan gibi sevdan
öyle hesapsız yaşam
nasıl bir vazgeçiş anla
bir dikenli gül duruyor boşluğunda
yüreğimi bıraktım bir şafak vakti
seni yolcu ettiğim sularda
pelin
kızıltan